Kırk üç yıl önce İran, dünyanın en popüler devrimlerinden birini yaşadı. İran halkı, Kur'an-ı Kerim'in Ra'd Suresi" Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez." 11. ayetine dayanarak, iktidardaki siyasi sistemi değiştirmek ve iradesini uygulamak için sokaklara çıktı. Hükümet tarafından sürgüne gönderilen bu devrimin lideri İmam Humeyni 1 Şubat'ta Fransa'dan İran'a döndü ve 11 Şubat 1979'da iktidardaki rejimin yıkılmasıyla İran halkının devrimi gerçekleştirerek muzaffer oldu. İran'da bu on güne "Fecir (Fecr) öngünü" denir ve her yıl İran halkı tarafından kutlanır. 50 günden kısa bir süre sonra yeni İran anayasası referanduma götürüldü ve İran halkı %98,2 ile “İslam Cumhuriyeti'ni” iktidar hâkimiyeti olarak seçti ve bu sistem çerçevesinde "İslami kurallar" ve "Milletin iradesi" Yeni hükümetin iki temel dayanağıydı. İran'da İslam Devrimi'nin etkileri, kendine has özellikleri nedeniyle, sadece bir ülkedeki siyasi sistemdeki değişiklik değildi. Aksine, o günün uluslararası ilişkiler ortamının hakim atmosferi nedeniyle, bölgede ve uluslararası alanda bilinmesi ve anlaması gerekli olan önemli eserler bıraktı. İran İslam Devriminin gerçekleştiği dönemde uluslararası ilişkilerin egemen sistemi iki kutupluydu ve komünist-kapitalist söylemi egemen söylemdi ve dünyadaki ve ülkelerdeki her siyasi gelişme bu iki kavram çerçevesinde analiz ediliyordu.
Doğal olarak okurların, özellikle de yeni nesillerin kafasında şu soru doğabilir: İran'da bu devrim neden oldu; İran'da ve uluslararası alanda ne gibi değişiklikler yaptı; Bu devrimin mesajı neydi ve neden sömürgeci güçlerin düşmanlığıyla karşı karşıya kaldı? İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürgeci güçler İran'ı terk etmek zorunda kaldılar. Ancak çıkarlarını korumak için İran'da kukla hükümetler kurdular. Rıza Şah bir İngiliz kuklası ve politikalarının uygulayıcısıydı ve Muhammed Rıza Şah, ABD hükümetinden emir alıyordu. Halka güvenmek ve onların çıkarlarını güvence altına almak yerine, bu hükümetler yabancı efendilerinin çıkarlarına hizmet ettiler ve halkın eleştiri ve protestosuna verilen yanıt tutuklama, işkence, hapis, sürgün ve kurşun oldu. Görünürde demokrasi ve insan hakları sloganı atan ABD ve İngiltere, Hatta çıkarlarını korumak için 19 Ağustos 1953'te İran petrol endüstrisini millileştirerek sömürgecileri bu ulusal sermayeden mahrum etmeye çalışan rahmetli Dr. Musaddık'ın popüler hükümetine karşı bir darbe düzenlediler ve onu iktidardan indirilmesiyle Muhammed Rıza Şah yeniden tahta geçti.İslam Devrimi'nin zaferi ile İran halkı kendi kaderine hükmetti ve yabancı yağmacıların elini ülkenin milli varlıklarından kesti. İran İslam Cumhuriyeti'nin "ne Doğulu ne Batılı" politikası, sadece Batılı güçleri değil, Doğulu güçleri de İran halkına karşı harekete geçirmiş ve ilk günden itibaren İran halkına karşı düşmanlıkları ve komploları başlamıştır. Bu düşmanlığın açık bir örneği, Saddam Hüseyin'in Batı ve Doğu'nun desteğiyle İran halkına karşı sekiz yıllık savaş empoze etmesi ve o sırada hatta kimyasal bombalar bile kullanmasıydı. O zamandan beri çeşitli bahanelerle İran'a baskı, yaptırım, komplo ve terör uyguladılar. İran'ın barışçıl nükleer programı IAEA'nın gözetim altındayken, İran halkı atom bombası üretmekle suçlanıyor ve İran halkına acımasız ve yasadışı yaptırımlar uygulanıyor. Ancak İran ulusuna karşı baskı, yaptırım ve tehditler kırk yıllık sonucu, kendine güven, yaşamın birçok alanında bilimsel ve teknik ilerleme oldu.
Ancak devrimden sonra sömürgeci güçlerin İran halkıyla düşmanlığı sadece bu doğrudan eylemler ’den ibaret değildi. İran İslam İnkılabının mesajı, İslam ümmetinin uyanışı, Müslüman ülkelerin sömürgeci güçler tarafından baskı ve yağmalanmasına karşı Müslümanların birliği olduğu için bu adil ve zulme karşıt mesajın diğer İslam ülkelerindeki emperyalist devletlerin çıkarlarını tehlikeye atacağından korkuyorlardı. Bu nedenle, sanki yeni İran hükümeti komşu ülkelerde istikrarsızlık yaratmaya çalışıyormuş gibi, İslam ülkelerinde ve komşu ülkelerde yanlış ve gerçek olmayan bir İran imajı yaratmaya çalıştılar. Bu kapsamda, komşu ülkeleri yeni İran hükümeti hakkında karamsar hale getirmeye çalıştılar. Sevgili okuyucular, bu bölümde İslam Devrimi'nin lideri ve kurucusu İmam Humeyni'nin dost ve kardeş Türkiye'deki bulunması hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Devrimin zaferinin on yıl öncesinden Şah hükümetinin iç ve dış politikalarına açıkça karşı çıkan İmam Humeyni, birçok tutuklama ve hapis cezasının ardından nihayet 4 Kasım 1964'te Türkiye'ye sınır dışı edildi. İmam Humeyni Bursa'ya gitmeden önce 3 ay Erzurum'un asil ve sevgi dolu halkının konuğu oldu[1]. Daha sonra Ankara'ya taşındılar ve sonunda 11 ay yaşadıkları Bursa'ya yerleştiler. Tarihsel raporlar, onun büyük bir din âlimi olarak Türkiye'de bulunduğu süre boyunca halkın sevgisi ve ilgisiyle karşılaştığını ve bu nedenle İran'daki yönetici rejimin Türkiye milletinin bu manevi ilişkisinden tehdit edildiğini hissettiğini gösteriyor. İmam Humeyni'yi Bursa'dan Irak'a, oradan da Fransa'ya sürmeye karar verdi. Rahmetli liderimiz, Türkiye'nin onurlu insanlarıyla güzel anıları vardı. Kendi adıma Türküye milletinin sevgisine teşekkür ve takdir etmeyi bir görev sayıyorum. İki İran ve Türkiye milleti arasındaki dostluk ve sevgi daimi olsun. Dr. Sajad Soltanzadehİran İslam Cumhuriyeti Erzurum Başkonsolosu
[1] - Erdal Güzel, Güzel Erzurum, Dergah yayınları,2015,sayfa 142.